Rızık Ecel Muayyen

15.Şua 7. ve 8.Delil

Rızık Bolluk Bereket İçin Uygula – Rızık Ecel Muayyen | Mehmet Yıldız

Rızkımızın belli olduğu söyleniyor; ama çok tesadüfe bağlı gözüküyor. 

Ecelimizin belli olduğu söyleniyor; ama nerede, ne zaman bitecek belirsiz duruyor. 

15.Şua 7. ve 8.Delil: Muayyen eceller ve mukannen erzaklardır. 

Özetle bir insanın kaç nefes alacağı, kaç pirinç tanesi yiyeceğine kadar yazılıdır

Peki her şey belli ise insan neden hırsla çalışıyor, hatta öyle bir hırsla çalışıyor ki, Allah bunun karşılığını vermedi diye de isyan başlıyor. Bu kadar koşturdum, bu kadar mücadele ettim, bu muydu benim alacağım karşılık diyor. Bir de sanki haşa Allah borçlu imiş gibi Allah’ı itham altında bırakıyor. 

Bir insan neden şikayet eder? Alacağı olunca. Gözümüz olmasa neden şikayet edebiliriz? Sanki göz daha önceden benimmiş, Allah da vermek zorundaymış. 

Peki bizim miydi? Bu göz, bu mide, doğmadan önce bizde olsaydı hak talep edebilirdik.

Bunların hiçbiri evvelden bizim olmadığından dolayı hak talep edemeyiz, şikayette bulunamayız. 

“Tevekkülsüzlük içerisinde derd-i maişet ruha sersemlik verir.” (Sözler 27.Sözün Zeyli) 

Her iman eden Müslüman alacağımız nefes, yiyeceğimiz rızık belli der ama neden öyle davranamayız? Neden hırsla devam ediyoruz dünya saldırmaya? 

Çünkü biz bunun delillerini kaynak kitabından okumuyor ve görmüyoruz. 

Biz bu delilleri görmeyince; Allah’a güvenmiyor ve Derd-i maişete düşüyoruz. 

Neden bu hırs Allah’ın önünde kalıyor? Çünkü bir tevekkülsüzlük var. 

Bir de insan zarurat olmayan şeyleri kendinde zarurat gibi hissedip, lüksü zaruri gibi zannediyor. Bunun neticesinde hırs ile koştura koştura, iş yaptığı, ticaret yaptığı veyahut maaşını aldıkları kişileri asıl mercii zannediyorlar. 

Meseleyi Allah’a bağlayamadıktan sonra, rızkın nereden geldiğini bilmedikten sonra ne olur? Haşa patronu, müşteriyi asıl mercii biliriz. 

“Karınca hırs ile çalışması neticesinde ayaklar altında eziliyor..” diyor. Çünkü yiyeceğinden fazlasını biriktirmeye çalışıyor. Arı ise insanlara hizmet ettiğinden baş tacı olarak geziyor. 

Neden? Balını sürekli insanlara ikram ettiği için, Allah arıyı baş tacı, karıncayı da ayaklar altında bırakıyor

Birazcık kainatı güzel okusak Allah’ın rızık vereceğini net anlayacağız ve rahatlayacağız. Kainata bak, herkese rızıklarını veriyor, benim rızkımı da asla ihmal etmez diyeceğiz. 

Dünyaya geldik anneminiz sütü hazır, büyüdükçe mevyeler sebzeler, etler hepsi bize göre, bunda nimetin çeşitleriyle benim her bir çeşitten muazzam lezzet almam aynı anda. Demek bu kasıtlı yapılmış. Ziyafeti veren beni tanıyor. Yoksa böyle kasti bir şey olmaz. 

Peki şimdi kainata bakalım; karıncanın, kelebeğin bizim, ceylanın, tavşanın, böceğin, hatta hücrenin, amipin herbirisin farklı gıdası, rızkı var ve bunlar eksiksiz ve devamlı olarak veriliyor. 

Peki kainatta her bir mahlukatın farklı farklı rızıklarını, devamlı bir surette yaratıp onun midesine veren Allah, bizi aç mı bırakır?

Allah (a.c.) nin garantisi var ama biz hırs ile öyle doymaz bir hale geliyoruz ki yumruk kadar midemizi doyuramayacak diye Allah’ı itham altında bırakıyoruz. 

Nasıl bir anneye acaba sen beni aç bırakır mısın?” diye sorulmaz, o annenin şefkatini itham altında bırakılmaz, bir anne açlıktan ölür de yavrusunu evladını yemeksiz bırakmaz. 

Peki o annene şefkatı veren, asıl şefkat sahibi Allah seni rızıksız bırakır mı? Bırakmaz. 

Allah, o sebepten bekleme diye rızkı ummadık yerden veriyor. Örneğin inekten bilmeyelim diye pislikle kanın gittiği yerlerden ayırıp süt veriyor.

Arıdan bilmeyelim diye arının karnında zehirle balı aynı yerde pişiriyor. 

Elsiz ayaksız böcekten dünyanın en pahalı kumaşı olan ipeği veriyor, bu böcek de bunları verebilecek istidad, şefkat, rahmet hiçbiri yoktur. 

Peki bunların ardında birini aramamamızın nedeni nedir, Şiddet-i zuhurundan gözükmez.” diyor Üstad. Perdeler üzerinden gösteriyor Allah. 

Bir insanın sebepleri kullanmaması Allah’ın “Hakim” ismine iftiradır. Toprak sana veremez, ancak veren, toprağın arkasından Allah’tır. Ama tohumu ekmen gerekir. 

Dünya imtihan yeri olduğundan sınav içerisindeki rahmeti umumidir. İnansan da, inanmasan bilsen bilmesen, her çalışana verir. Çünkü sınav kağıdı ecelle birlikte toplanacaktır. 

Müminin çalışması lazımdır, zira ahiret dünya ile kazanılır. Sırat ahirette değil bu dünyada geçiliyor. 

Peki HIRS ve GAYRET in ayrımını nasıl yapacağız. 

Dünyada elde ettiklerinle kulluğun düşüyorsa bunun adı HIRS’tır. Örneğin bir ticarete girdin, namazların aksadıysa bunun adı: HIRS

Veya bir ticarete girdin ümmete faydan arttı, kulluğunda eksilme olmadı. Abdurrahman bin Avf (ra) ı Osman bin Affan’ı, Hz Ebubekir’i emsal aldın mı? Aldın. Bu: GAYRET, Himmet.

Dinini dünyaya feda ediyorsa hırstır. Kulluğu zarar görmüyorsa gayrettir.. 

Allah (a.c.) %100 belli olan rızkımızı, biz onu arayalım diye sağa sola koymasaydı dünyada hareket olmayacaktı. İnsanlar tembelliğe düşerdi. Kuşlar rızık için uçarlar. Balıklar rızık için yüzerler. İnsanlar rızık ile bir teşrik-i mesaide bulunurlar ve dünya bu şekilde bir hareket kazanır. Şükür etmenin en büyük kaynağı rızkın belli olmamasıdır, yiyeceğimiz belli olsa el açıp Allah’a dua etmeyiz. 

Allah’ın bizi acıkan ve bunun karşılığında da verdiği rızıkları yiyen bir kul olarak yaratmasındaki sebep; bizden şükür beklemesi.

Nasıl bir fabrika, bir sürü hammade alıp onarında neticesi elektrik üretir, insan da rızıkları yiyip şükür üretmelidir. 

Eğer belli olsa, günlük elimize liste gelse, el açıp Allah’tan istemeyiz

Nimetin devamı nimetin zatından daha kıymetlidir. (Üstad) Yani birşeyin devamlılığı varlığından daha çok lezzet verir. 

Nimetten anlık lezzet almak için insan olmaya asla gerek yoktur, hayvanlar da bunu yapabilir. İnsanın farkı o nimetin devamlılığını ve vereni yakalama çabası olmalıdır. 

Risale Dersleri

Previous article

24.Mektup 1.Makam 1.Remiz