17.Lema, 13.Nokta, 4.Mesele
Gafletin ne kadar dereceleri var.
Lahika diyince sahabe bu dönemde olsa ne yapardı düstürunu düşünmek lazım.
Mün’im-i Hakiki’yi : Nimeti veren)
- Esbab-ı zâhiri: Görünürdeki sebepler
- İktiran: iki şeyin bir arada bulunması, gelmesi
- Mün’im-i Hakiki : Nimeti veren, gerçek sahibi
- İn’âm: Nimet veren
- Mukarenet: Yan yana olma
- İllet: Esas Sebep
- İltibas: Karıştırma
Dördüncü Mesele: Esbab-ı zâhiriye eliyle gelen nimetleri, o esbab hesabına almamak gerektir.
- Allah nimetlerini görünürdeki bir sebep eliyle veriyor, görünürdeki sebebin esas veren olmadığını anlayıp arkasındaki Allah ı görmek lazım.
- Normal şartlarda bir ağaç bir elmayı verecek kudrette değildir, bir ineğin süt verecek aklı, ilmi olamaz.
- Bir balın vucuduma faydası tartışılmaz, arının bu bilgisi nereden olabilir?
- Allah bu kadar zıt sebep sonuç ilişkisi veriyor ki bunun arkasında başka bir kudret olduğunu bilelim, anlayalım.
- Üzümün dalını ısırsak, tadına baksak, tatsız, kuru bir dalın böyle bir lezzetli bir üzüm vermesi mümkün değil deriz. Bu üzüm bu kuru tatsız daldan, topraktan da olamaz, bunun arkasında başak bir kudret olması lazım
- Dersi anlatan hoca değil aslında o da bir sebeptir, Allah bir abi vasıtasıyla bize ders veriyor, kişiyi kullanıyor.
Eğer o sebep ihtiyar sahibi değilse –mesela, hayvan ve ağaç gibi– doğrudan doğruya Cenab-ı Hak hesabına verir. Madem o, lisan-ı hal ile Bismillah der, sana verir. Sen de Allah hesabına olarak Bismillah de, al. Eğer o sebep ihtiyar sahibi ise o Bismillah demeli, sonra ondan al, yoksa alma. Çünkü
وَلَا تَاْكُلُوا مِمَّا لَمْ يُذْكَرِ اسْمُ اللّٰهِ عَلَيْهِ
Üzerine Allah’ın adı zikredilmeyen şeylerden yemeyin! En’âm Sûresi, 6:121.
âyetinin mana-yı sarîhinden başka bir mana-yı işarîsi şudur ki: “Mün’im-i Hakiki’yi (Nimeti veren) hatıra getirmeyen ve onun namıyla verilmeyen nimeti yemeyiniz!” demektir.
- Çocuğun gülmesi ve senin onun gülüşüyle mutlu olman da nimet,
- Dükkanında gelen müşteri de aynı şekilde nimet, orada da arkasını görmek lazım
- Toprak bu sene mevye vermedi, toprak çok mevye verdi gibi söylemler yanlıştır, toprağın o meyveyi yapacağı kudreti var mı ki sana versin?
- Allah bana bu sene bunu gönderdi, Elhamdülillah demiyoruz, bu sene toprak az verdi diyoruz.
- Bana mutluluğu veren, para veren, vucudumu nimetlerle rızıklandıran, Allah tır bunu anlamak lazım,
- Tefekkürlerimizde doğruyu bulabiliyoruz ama bizim bu düşüncelerimizi kendimize vurmamız lazım. Ben bunu yapacak kudrette değilim dememiz gerekir,
- Sebepler bilgisayar ekranı gibidir aslında, ekran iş yapmaz sadece gösterir, işi yapan arkadadır.
- Atm makinesinden maaşını çekersen, bana bunu Atm veriyor diyemezsin, Atm nin bunu yapacak kudreti yok, maaşını veren devlet, patrondur.
- Evet sebeplerin bana bu mutlukları yaşatacak kudretleri yok. Bana bunları Allah gönderiyor.
O halde hem veren Bismillah demeli hem alan Bismillah demeli.
- Hem Allah adına alıyorum, hem Allah adına veriyorum
Eğer o Bismillah demiyor fakat sen de almaya muhtaç isen sen, Bismillah de, onun başı üstünde rahmet-i İlahiyenin elini gör, şükür ile öp, ondan al.
- Patron ne diyor, ben 100 kişiye ekmek veriyorum.
- O sebebin arkasında sana o nimeti vereni gör.
- Sıfırdan bir yere gelen insanlar, o verdikleri mücadeleden dolayı, ona daha çok bağlanıyorlar.
- Oysaki ufacık iradesiyle bunlar oldu ama onu kendi yaptığını söylüyor, öyle düşünüyor.
- Hangi sebebi biz yapıyoruz, aklına o ilhamı veren kim?
- Gittik şu işi aldık diyoruz,
- Sen ne yaptın aslında, kim veriyor aslında, o işin olması için gereken tüm sebepleri ince ince dokuyor yaradan,
- Ama biz gene de ondan bilemiyoruz, kendimiz yaptık zannediyoruz.
- Gün içinde neyle karşılaşıyorsam, her ne eliyle oluyorsa, o sebebin bana o mutluluğu verecek bir gücü yok, arkasında gerçek sebep Allah var.
Yani nimetten in’ama bak, in’amdan Mün’im-i Hakiki’yi düşün.
- Nimeti vereni düşün, kime teşekkür etmen gerektiğini düşün.
Bu düşünmek bir şükürdür. Sonra o zâhirî vasıtaya istersen dua et. Çünkü o nimet onun eliyle size gönderildi.
- Ersin abi vesilesi ile kahvaltı yaptık. Ona o parayı veren kim, Ersin abi sadece bir sebep aslında,
- Esas dua etmemiz gereken Allah tır.
Esbab-ı zâhiriyeyi perestiş edenleri aldatan; iki şeyin beraber gelmesi veya bulunmasıdır ki “iktiran” tabir edilir, birbirine illet zannetmeleridir.
- Bana verilen birşeylerin, tavuğu yumurtadan bilmesinin sebebi, önceden hep böyle olmuş, yumurtanın bir öncesi tavuk olmuş hep,
- Arının bal vermesi, baldan bir önceki hamle arı olduğu içindir.
- Ağaç toprak örneği de keza aynı şekildedir
- Çocuk, anneden oldu, babadan oldu. Annenin babanım bir olması sadece bir sebep.
- Bir zigottan, bütün organlar oluşacak, sonra dünyaya gelecek, mümkün mü?
- Kendini bilen Rabbini bilir, biraz düşünen bir insan bunların kendinden olmadığını anlar.
- Allah o kadar zıt şeylerden o kadar nimetler veriyor ki bunlardan bilmeyin, arkasında beni bulun diyor.
Hem bir şeyin ademi, bir nimetin ma’dum olmasına illet olduğundan, tevehhüm eder ki: O şeyin vücudu dahi o nimetin vücuduna illettir.
- Tavuk olmasa yumurta olmaz, toprak olmasa sebze olmaz, Anne olmasa çocuk olmaz deniyor.
- Bu nedenle şükrünü o sebebe verir.
Şükrünü, minnettarlığını o şeye verir, hataya düşer. Çünkü bir nimetin vücudu, o nimetin umum mukaddimatına ve şeraitine terettüp eder. Halbuki o nimetin ademi, bir tek şartın ademiyle oluyor.
- Yediğim nimetlerin biri olmasa hiç birini yiyemem. Tavuğu çıkart, bulutu çıkar, hepsi kainatla alakalı hepsi sebeptir.
Mesela, bir bahçeyi sulayan cetvelin deliğini açmayan adam, o bahçenin kurumasına ve o nimetlerin ademine sebep ve illet oluyor.
- Sulamazsan suç senin, olmuyor nimetler.
Fakat o bahçenin nimetlerinin vücudu, o adamın hizmetinden başka, yüzer şeraitin vücuduna tevakkufla beraber, illet-i hakiki olan kudret ve irade-i Rabbaniye ile vücuda gelir.
- Ama bütün herşeyin bir arada olması ile ben o nimeti yiyebilirim.
- Sen suladın tamam ama senin sulaman yeterli değil, hava da lazım, güneş de lazım, kısaca tüm kainatın düzgün şekilde çalışması lazım.
İşte bu mağlatanın ne kadar hatası zâhir olduğunu anla ve esbab-perestlerin de ne kadar hata ettiklerini bil!
- Bal arıdan geliyor arıdan biliyorum
- mutluluk çocuktan geliyor çocuktan biliyorum
Evet iktiran ayrıdır, illet ayrıdır.
Bir nimet sana geliyor fakat bir insanın sana karşı ihsan niyeti, o nimete mukarin (yakınlık) olmuş fakat illet olmamış.
- O nimetin veriliş sebebi Allah ın rahmetidir.
- Bir adamın bana hediye getirmesi Rahmeti İlahidir,
- Muhabbet etmemizin lezzeti Rahmeti ilahi
- Çocuk eliyle sana mutluluk vermesi Allahın rahmeti
- Sadece yakın durunca benim elimle verilmiş gibi duruyor.
İllet, rahmet-i İlahiyedir. Evet, o adam ihsan etmeyi niyet etmeseydi o nimet sana gelmezdi. Nimetin ademine illet olurdu. Fakat mezkûr kaideye binaen o meyl-i ihsan, o nimete illet olamaz. Ancak yüzer şeraitin bir şartı olabilir.
- O niyetimi de Allah izin verirse yapabiliyorum, o niyeti kim yarattı?
Mesela, Risale-i Nur’un şakirdleri içinde Cenab-ı Hakk’ın nimetlerine mazhar bazı zatlar (Hüsrev, Re’fet gibi) iktiranı illetle iltibas etmişler; Üstadına fazla minnettarlık gösteriyorlardı.
- Bütün işi üstadın yaptığını düşünüyorlardı, üstad olmasa bu Risale-i Nurlar olmazdı, hizmet olmazdı, hayatım değişmezdi diye düşünüyorlar.
- Risale Üstad eliyle verildiğinde dolayı ondan biliyorlardı.
Halbuki Cenab-ı Hak onlara ders-i Kur’anîde verdiği nimet-i istifade ile Üstadlarına ihsan ettiği nimet-i ifadeyi beraber kılmış, mukarenet (yakınlık, bitişiklik) vermiş.
- Üstadlarının eliyle o nimeti verdiğini söylüyor, Rahmeti ilahiye bu nimetleri ikimize birlikte vermiş diyor üstad
Onlar derler ki: “Eğer Üstadımız buraya gelmeseydi biz bu dersi alamazdık. Öyle ise onun ifadesi, istifademize illettir.”
- İstifademize üstad sebep olmuştur diyorlar
- Müşteri-para, çocuk-mutluk, ağaç-mevye aynı kodlanıyor.
Ben de derim: “Ey kardeşlerim! Cenab-ı Hakk’ın bana da sizlere de ettiği nimet beraber gelmiş, iki nimetin illeti de rahmet-i İlahiyedir.
- O Risale-i Nur nimeti, sana da geldi, bana da geldi, ikimiz de istifade ediyoruz.
- Örneğin karşımıza çıkan videolardaki Allahı anlatan kişilerden değil. Allah onu karşına çıkartıp internetten izlettiriyor sana,
- Sen niyet ediyorsun, Allah yaratıyor.
- Rahmeti ilahiye, bizlere rahmet ettiğinde dolayı, dersleri Allah biz istifade edelim diye yaptırmış
Ben de sizin gibi iktiranı illetle iltibas ederek, bir vakit Risale-i Nur’un sizler gibi elmas kalemli yüzer şakirdlerine çok minnettarlık hissediyordum. Ve diyordum ki bunlar olmasaydı benim gibi yarım ümmi bir bîçare nasıl hizmet edecekti?
- Üstad da bu tür bir hataya düşüyor, ben yazmayı bilmiyorum, talebelerim Risaleleri yazıyor diye bu yazılabildi diye düşünüyor,
Sonra anladım ki sizlere kalem vasıtasıyla olan kudsî nimetten sonra, bana da bu hizmete muvaffakiyet ihsan etmiş. Birbirine iktiran etmiş, birbirinin illeti olamaz.
- anlatan da dinleyen de aynı diyor, Allah ikisine de ihsan etmiş. Bunlar birbirine sebep olamaz.
Ben size teşekkür değil belki sizi tebrik ediyorum. Siz de bana minnettarlığa bedel, dua ve tebrik ediniz.”