2.Lema 2.Nükte
İnsanın yaşama maksadı sürekli terakki etmektir, bu maneviyat için hem dünya işleri için geçerlidir. Gaye hep yükselmektir.
Fakat manevi gelişimde, bir yere kadar terakki edip duruyoruz, devam etmek istemiyoruz, gerek görmüyoruz.
- Bir insanda güzellik ve mükemmelik varsa, bu Allahın isimlerindendir.
- Bir insan ne kadar Allahın esmasını tanırsa, o kadar, gelişir.
- Dünyadaki amacımız Allah ın isim ve sıfatlarını tanımak
- Tüm kaninat Allah ın esmalarının yansıması olarak ortaya çıkmıştır
- Bizim tüm donanımlarımız da Allah ı tanımak üzere tasarlanmıştır, ama biz tanıma yoluna girmiyoruz.
- Allahın bizden razı olması onu tanımak ve bilmek. Allah ı ne kadar tanır bilirsek o kadar rıza gelişecek.
- Bir gün Musa (A.S) birine Allah a yakın olması için dua ediyor, sonra dönüşte o adamı sıkıntıda görüyor, Ya Rabbim bu kişinin iyiliği yakınlığı için dua ettim ama onu sıkıntıda görüyorum diye sorunca mertebe yükselsin diye o musibetleri gönderdik cevabını alıyor.
- Kemale ulaşmak istiyorsak,
- Şükürle terakki ederek
- Sıkıntılara sabrederek
- Bunu kendi irademizle yapamıyoruz. Sen kendin yapamadığın için Allah sana yaptırıyor. Cebr-i Lütfiye, sana kalsa yapmayacaktın.
İKİNCİ NÜKTE:
Yirmialtıncı Söz’de sırr-ı kadere dair beyan edildiği gibi, musibet ve hastalıklarda insanların şekvaya üç vecihle hakları yoktur.
- Üstad Bediüzzaman bütün problemlerde 3 cihetle şikayete hakkımız olmayacağından bahsediyor;
- Vücut: Vücudun senin değil, terzi istediği gibi keser biçer, şikayet edemezsin.
- Hayat noktasıyla hakkı yok. ( Dünyayı yaratan, sana hayat veren odur)
- İmtihan yeridir, mükafat yeri değildir
- Başımıza gelen olaylarda şikayete hakkımız yok, oysaki herşeye şikayet ediyoruz.
- Halbuki en küşük olay bile bir musibet, bir mesajdır, farkında olmamız lazım.
Birinci Vecih:
مَالِكُ الْمُلْكِ يَتَصَرَّفُ ف۪ى مُلْكِه۪ كَيْفَ يَشَٓاءُ (Mülk sahibi mülkünde istediği gibi tasarruf eder)
Cenab-ı Hak, (Cenab : büyük yüce, Hak: inkarı caiz olmayan sabit)
- O hak olduğu için, başına ne gelirse gelsin, şikayete hakkın yok. Hak ismi tecelli etmişse, en mükemmel şekilde olmuş demektir, şikayete hakkın yok.
- Yüce Mevlamız kendi isim, esma ve sıfatlarını üstümüzde göstermek için, vücudumuzu bir elbise gibi hastalıklar, kazalarla, bazen kesiyor biçiyor
- Dile bir lezzet geldi, dil beğendi şükür ettik.
- Şafi ismi hastalığı ister; hastalık gelip iyileşirken Allah ne kadar Şafi imiş deriz
- Şafi ismi senden çekilince hasta olursun
- Kuddüs ismi üzerimizden çekilirse kirleniriz
- Herşey zıttı ile bilinir, soğuk varsa sıcak var diye var, Rezzak ismi varsa açlık ismi var diye var. Şafi ismi varsa hastalık ismi var da o nedenle var. Sürekli olduğu için Şafi ismini unutuyorsun.
- Meleklerde hastalık olmadığı için Şafi ismini, acıkma olmadığı Rezzak ismini tanımıyorlar
- Allah mülk sahibi olduğu için onu tanıyabilmemiz için hastalandırıyor, acıktıırıyor, şefkati bilelim diye bizi şevkate ihtiyaçlı olarak yaratılıyor.
insana giydirdiği vücud libasını san’atına mazhar ediyor. İnsanı bir model yapmış, o vücud libasını o model üstünde keser, biçer, tebdil eder, tağyir eder; muhtelif esmasının cilvesini gösterir. Şâfî ismi hastalığı istediği gibi,
- Burada gerektirme var,
Rezzak ismi de açlığı iktiza ediyor. Ve hâkeza…
- Allah ın sonsuz ismi varsa ve hepsini tanımamız gerekiyorsa, her bir isminin karşılığının bizde olması iktiza eder, gerekir.
- Fettah : sıkıntıları açan. Bu ismin çalışması için sıkıntıların olması iktiza eder.
- Gelişim neredeydi, isimleri tanımakta. O zaman Fettah ismi için sıkıntı gelmeli.
- Selam: Ferahlık veren anlamına gelir. İnsanda daralma olmasa bu ismi tanımayacağın için terakki edemezsin.
- Eğer isimlerinin tecellisi olmayacaksa hikmetsiz olurdu
- Bütüm isimlerinin iktizası gerekiyor. Maddi manevi, hastalık, açlık, dert, daralma. Hiç bir neden yokken o isimleri tanı diye Allah olayları yaratabilir.
- Allahın Rezzak ismi varsa, acıkmak zorundasın
- Burada hangi ismini tanıyım kemale ulaşmalıyım.
- Biz bunları irade ile yapamayız, Allah ım benden razı ol dualarının karşılığıdır. Allahım benden razı ol diyip aç kalmayalım demek ters olur.
- Sen yoktun, Allah seni var etti, istediği gibi davranır. Allah keyfine göre davranır, ama gene de bizi geliştirmek istiyor.
İkinci Vecih:
Hayat musibetlerle, hastalıklarla tasaffi eder, kemal bulur, kuvvet bulur, terakki eder, netice verir, tekemmül eder; vazife-i hayatiyeyi yapar.
- Yeknasatlık (tekdüzelik) ademdir. Her gün aynı yemeği yesen kaç gün dayanırsın?
Yeknesak istirahat döşeğindeki hayat, hayr-ı mahz olan vücuddan ziyade, şerr-i mahz olan ademe yakındır ve ona gider.
- Hayrı mahz: Hayrın ta kendisi.
- Hangi şartta olursa olsun, başımıza ne gelirse gelsin, hayatta olmak isteriz.
- Hastaneler acaba biraz daha yaşayabilir miyim diye varlar.
- İnsan her zaman var olmak ister.
- Bir insanın kolu olmasın, kör, sağır olsun, başka fonksiyon olmasın, gene de yaşamak istersin, hayatta olsun yeter
- Her gün tonlarca masraf etse bile, bitkisel hayattaki birinin fişini çekmek istemiyoruz.
- Varolmak hayrın ta kendisidir. Adem de onun tam tersidir.
- Sen kendi haline kalsan nefsin kötü musibetleri istemez. Varlık sahasında harekete gelmek için
- Kartal 7o yaşından sonra gagası uzadığı için beslenemez hale geliyor, ölüme doğru gidiyor. Ancak 150 günlük aç savunmasız bir süreçte, Ancak kendi gagasını kırarsa, yaklaşık 150 günlük sıkınıtılı günlere maruz kalıyor. Bunun sonucu olarak ömrünü uzatıyor, yeniden hayata dönüyor.
- Tohum ben rahatım dese, toprağın altına girip sıkıntı çekmese, parçalanmasa gelişemez. Yeknasat kalsa ademe gider
- İnsan olma sıfatına layık olr,
- Serçe parmağını sehpanın kenarına vurup şikayet etmesen, bu bile bir terakki sebebidir
- Sen hayır istiyorsan, bu musibetler başına gelecek ve şikayete hakkın yok.
Üçüncü Vecih:
Şu dâr-ı dünya, meydan-ı imtihandır ve dâr-ı hizmettir; lezzet ve ücret ve mükâfat yeri değildir.
- Dünya keyif yeri değildir
- Örneğin bir dükkanda kasiyersen, bu dükkanın amacı mal satmaktır. Ben yorulmayayım müşteri gelmesin diyemesin
- Dünya hizmet yeridir, lezzetler geçici olduğu için mükafat yeri değildir.
- Peygamberimizin hayatına bakarak, onun çektiği sıkıntılardan buranın mükafat yeri olmadığını anlayabiliriz.
- Sana koyulan duygular dünyanın tatmin edebileceği şeyler değil,
- sonsuz mutluluk istersin dünyda yok
- sonsuz lezzet istersin dünyada yok
- Mükafat yeri değilse, hizmet yeridir. Demek ki mükafat başka yerde olacak.
- Oyunu kuran demiş ki bu dünyada mutlu olamazsın. Ama sen deli gibi mutlu olmak istiyorsun, mümkün değil.
- Başımıza her gelen olayda ilk verdiğimiz tepki şikayet
- Dünyaya bakış açısı mutluluk olan adam, her musibetten rahatsız olur
- Dünyayı yaratan zat beni bu dünyada mutlu olmam için yaratmadı
- Ahiret hayatına sıfırdan başlanmaz, dünyadan ne götürürsen onunla başlar. Kaldığın yerden devam eder.
- Dünyayı yaratan , hizmet yer olarak yaratmış
Madem dâr-ı hizmettir ve mahall-i ubudiyettir; hastalıklar ve musibetler, dinî olmamak ve sabretmek şartıyla o hizmete ve o ubudiyete çok muvafık oluyor ve kuvvet veriyor.
- Hastalık senin amacına hizmet ediyor,
- Şikayetin bir şartı var, ne zaman ki musibet Allah a olan kulluk vazifesini yerine getirmeye engel oluyor, o zaman zarar bana dokundu diyor Hz. Eyüp. Neden? Hastalık Allaha yakın olmaya hizmet etmek içindir.
- Allaha yaklaşma olan yolda herşey bir şükür sebebidir.
Ve herbir saati, birgün ibadet hükmüne getirdiğinden şekva değil, şükretmek gerektir.
- Normal şartlar aldında yapmayacağını Allah sana yaptırıyor, musibet zamanı uzundur, ama saat olarak değil, sana uzun geldiği için uzundur, bir saatte bir sene ibadet etmiş olursun.
- Biz sadece dilde Allah ın rızasını istiyoruz,
- Bir hastalıkta hemen şikayet ediyorsak bu sabırlı olmadığımızı gösterir, oysaki bu hastalığı fırsat bilip şükretmemiz gerekir
- Şikayet ediyorsan samimi bir Allah rızası istememişsin demektir.
Evet ibadet iki kısımdır: Bir kısmı müsbet, diğeri menfî.
- Müspet ibadet: Namaz, zekat, hac gibi ibadetlerdir
- Menfi ibadet: Hastalık, can sıkıntısı, ölümler, olaylar, ekonomik sıkıntılar vb.
- Herşey ibadettir, namaz kılman emir itibariyle ibadetken, başına gelen musibet bakış açısı itibariyle ibadettir.
- Menfi ibadetlere riya karışması ihtimali yoktur, araya giremez
- Allah rızasının yüksek olduğu ibadet şekli menfi ibadettir, fırsat olarak geliyor
Müsbet kısmı malûmdur. Menfî kısmı ise, hastalıklar ve musibetlerle musibetzede za’fını ve aczini hissedip Rabb-ı Rahîmine ilticakârane teveccüh edip, onu düşünüp, ona yalvarıp hâlis bir ubudiyet yapar.
- Zaten kişi hastalıklan iki büklüm olmuş halde, Allah a şifa için yalvarıyor, bu çok saf, buna hiç birşey karışmaz
- İstediğin birşeyi yaşarken şikayet edemezsin 🙂
Bu ubudiyete riya giremez, hâlistir. Eğer sabretse, musibetin mükâfatını düşünse, şükretse, o vakit herbir saati bir gün ibadet hükmüne geçer. Kısacık ömrü uzun bir ömür olur. Hattâ bir kısmı var ki, bir dakikası bir gün ibadet hükmüne geçer. Hattâ bir âhiret kardeşim, Muhacir Hâfız Ahmed isminde bir zâtın müdhiş bir hastalığına ziyade merak ettim.
- Muhacir Hafız Ahmed kanser oluyor, bağırarak sıkıntılı geçiyor hastalığı, bu haldeyken Üstad merak ediyor yanına gidiyor. Kardeşim bu şikayet edilecek birşey değil, eline harika bir fırsat geçti diyerek tebrik ediyor.
Kalbime ihtar edildi: “Onu tebrik et. Herbir dakikası birgün ibadet hükmüne geçiyor.” Zâten o zât sabır içinde şükrediyordu.
- Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Kıyamet günü, afiyet ehli kimseler, bela ehline sevapları verilince, dünyada iken derilerinin makaslarla kazınmış olmasını temenni edecekler.”
- Ya rab beni dünyaya gönder, derilerimi makaslarla parça parçe etsinler ben gene de razıyım.
- Allah rızasına talipsen bu evde oturarak yapılacak birşey değildir
- iki günü bir olan ziyandadır.
- Sen kendin yapamadığın için Allah sana yaptırıyor