Mesnevi Nuriye Lemalar

Mesnevi Nuriye

https://risaleoku.com/oku/mesnevi/10

Aslen Arapçadır, sonradan Türkçeye çevrilmiştir.

اَللّٰهُ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ وَك۪يلٌ ٭ لَهُ مَقَال۪يدُ السَّمٰوَاتِ وَ الْاَرْضِ ٭ فَسُبْحَانَ الَّذ۪ى بِيَدِه۪ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ ٭ وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا عِنْدَنَا خَزَٓائِنُهُ ٭ مَا مِنْ دَٓابَّةٍ اِلَّا هُوَ اٰخِذٌ بِنَاصِيَتِهَا

  • “Allah herşeyin yaratıcısıdır. Ve O her şey üzerinde hakkıyla görüp gözeticidir.” Zümer Sûresi, 39:62. 
  • “Göklerin ve yerin tedbir ve tasarrufu Ona âittir.” Zümer Sûresi, 39:63. 
  • “Şânı ne yücedir Onun ki, herşeyin hüküm ve tasarrufu elindedir.” Yâsin Sûresi, 36:83. 
  • “Hiçbir şey yoktur ki, hazineleri Bizim yanımızda olmasın.” Hicr Sûresi, 15:21. 
  • “Hiçbir canlı yoktur ki, Allah onu alnından tutup kudretine boyun eğdirmiş olmasın.” Hûd Sûresi, 11:56.

Ey daire-i esbabdan zuhur eden işleri, hâdiseleri esbaba isnad eden gafil, cahil! Mal sahibi zannettiğin esbab, mal sahibi değillerdir. Asıl mal sahibi, onların arkasında iş gören kudret-i ezeliyedir. Onlar, ancak o kudretten gelen hakikî tesirleri ilân ve neşretmekle muvazzaftırlar. 

  • Sebeplerden ortaya çıkan işleri sebeplere verene cahil diyor, 
  • Sebeplerin iş yaptığını zanneden, böyle düşünen cahildir. 
  • Sebepler hakiki kudreti ilan ediyor, görevli vazifelilerdir. 
  • Polis memurunun kişi olarak sana birşey yapma kudreti yok, ama üniformasını giyince arkasına devletin kudretini alıyor. 
  • Bizim sebepler de kudret gerektiren işleri yapamazlar, perde arkasındaki kudret sahibini ilan ediyorlar, duyuruyorlar

Demek daire-i esbab, hükûmetin kalem dairesi hükmündedir ki, yukarıdan gelen emirlerin tebligatı o daireden yapılıyor. Çünki izzet ve azamet perdeyi iktiza eder; tevhid ve celal dahi şirketi reddeder, tesiri esbaba vermiyor. 

  • Belediye başkanı emirle işleri yaptırır ancak, 
  • Seçim zamanı gelince bana oy verin der, tesiri sebeplere vermek istemez.

Evet Sultan-ı Ezelî’nin memurları vardır amma icraatçıları değillerdir ki, saltanat ve rububiyetinde ortak olsunlar. 

  • Kudretin işçileri vardır, ama onlar yapamazlar güçleri yok, sadece emir alırlar. 
  • Fakat burada Belediye başkanı benzetmesinden bir fark var, başkan işler için yardım alırken, Allahın memurları bir yardımda bulunamazlar, tüm işi Allah yapar. 

Ancak o memurların vazifesi dellâllıktır ki, kudretin icraatını ilân ediyorlar. Veya o memurlar, nâzır müşahidlerdir ki, gördükleri evamir-i tekviniyeye karşı yaptıkları itaat ve inkıyad ile istidadlarına göre bir nevi ibadet yapmış olurlar. 

  • Güneşin doğması 
  • Bu bunu yapamazdı ama yapıyorsa, 
  • Tohumda meyveye kadar yazılımış, kabuğundan, rengine, liflerine kadar hepsi içinde var. 
  • Tohum lisanı hali ile bu iş bende değil diyor, bunu ilan ediyor. 
  • Acizliğimin içindeki muhteşem neticeyi bana veremezsiniz diyor. 
  • İnek hem delil gösteriyor süt vererek, hem de şahitlik ediyor. 
  • Akıl ve şuur olsa bıkkınlık gelir usanır. Sürekli vermesi, bıkkınlık göstermemesi bile esas verenin kendisi olmadığını da gösteriyor. 

Demek esbab, ancak ve ancak kudretin izzetini, rububiyetin haşmetini izhar için vaz’edilmiş bir takım vasıtalardır. Yoksa, kudretin acz ve ihtiyacı için muavenet eden yardımcı değillerdir

  • Bir perde hükmünde, kudretin acz ve ihtiyacı için değil. 
  • Bir padişah altında çalıştırdıklarına bir nevi muhtaç, ama Allah bir yardımcıya ihtiyaç duymaz, direk yapabilir. 

Beşer sultanlarının memurları ise; sultanların ihtiyaç ve aczlerini def’ için tayinlerine zaruret hasıl olan yardımcı ve ortaklarıdır. 

  • Belediye başkanın menurları ona yardımcı ama Allahın hayvanlar, melekler acizliğinden değil, yardımcı değil.
  • Bulut olmadan da yağmur yağdırır Allah dilerse, ama sebepler ile yapıyor. 
  • Sebepler icraatçı değil. 
  • Allah dilerse sebeplerin neticelerini ortadan kaldırabilir,
    • Hz. İbrahimi ateşin yakmaması gibi, tesir ve netice Allah ın elindedir. 
  • Perdeyi dilerse yırtar, onlara mecbur değil. 

Binaenaleyh Allah’ın memurlarıyla insanın memurları arasında münasebet yoktur. Yalnız gafil ve cahil olanlar hâdiselerde ve vukuattaki hikmetleri, güzellikleri göremediklerinden, Cenab-ı Hak’tan şekva ve şikayetlere başlarlar. 

  • o şikayet o izzet ve azamete gidecek olsa yanlış olur, o nedenle perdeler var. 

İşte o şekva ve şikayetlerin hedefini değiştirmek için esbab vaz’edilmiştir. Çünki kusur onlardan çıkıyor, onların kabiliyetsizliğinden ileri geliyor. Bu sırra bir misal-i latif suretinde bir temsil-i manevî rivayet ediliyor ki: 

Hazret-i Azrail Aleyhisselâm, Cenab-ı Hakk’a demiş ki: 

-Kabz-ı ervah vazifesinde senin ibadın benden şekva edecekler. Benden küsecekler. 

Cenab-ı Hak lisan-ı hikmetle ona demiş ki: 

-Senin ile ibadımın ortasında musibetler, hastalıklar perdesini bırakacağım. Tâ şekvaları onlara gidip sana küsmesinler. 

Evet nasılki hastalıklar perdedir, ecelde tevehhüm (zannetmek) olunan fenalıklara mercidirler. Ve kabz-ı ervahta hakikî olarak hikmet ve güzellik, Hazret-i Azrail Aleyhisselâm’ın vazifesine mütealliktir. Öyle de Hazret-i Azrail Aleyhisselâm da bir perdedir. Kabz-ı ervahta zahiren merhametsiz görünen ve rahmetin kemaline (zirve bir rahmet var, ona gelecek şikayetlerde korumak) münasib düşmeyen bazı hâlâta merci olmak için o memuriyete bir nâzır ve kudret-i İlahiyeye bir perdedir. 

Evet izzet ve azamet ister ki, esbab perdedar-ı dest-i kudret ola aklın nazarında; 

tevhid ve celal ister ki, esbab ellerini çeksinler tesir-i hakikîden… 

TENBİH

Arkadaş! Tevhid iki çeşit olur: 

Birisi âmiyane tevhiddir ki: (körü körüne)

“Allah’ın şeriki yok ve bu kâinat Onun mülküdür.” der. Bu kısım tevhid sahiblerinin fikirce gaflet ve dalalete düşmeleri korkusu vardır. 

  • Allah birdir der ötesine gitmez. 
  • Geçerli bir tevhiddir ama risklidir. 

İkincisi hakikî tevhiddir ki:

“Allah birdir, mülk Onundur, vücud Onundur, her şey Onundur.” der; lâ-yetezelzel bir itikada sahibdirler. 

  • sarsılmaz bir imana sahiptirler. 

Bu kısım tevhid sahibleri, her şeyin üstünde Cenab-ı Hakk’ın sikkesini görür ve her şeyin cebhesinde bulunan mührünü, damgasını okur. Ve bu sayede huzurî bir tevhid melekesi mâliki olurlar ki,

  • sürekli huzurda olduğu şuuruyla yaşıyor. 

 dalalet ve evhamın taarruzundan kurtulurlar. 

Kur’an-ı Hakîm’den istifade ettiğimiz ikinci kısım tevhidin birkaç mertebelerini birkaç lem’a zımnında izah edeceğiz: 

BİRİNCİ LEM’A:

Bakınız! Her bir masnuun yüzünde öyle bir sikke vardır ki, ancak her şeyi halkeden Hâlık’a mahsustur. Ve her bir mahlukun cebhesinde öyle bir hâtem vurulmuştur ki, her şeyi yapan Sâni’den maada kimsede o hâtem bulunmaz. 

  • Allah ın yarattığı herşey bir sanat eseri var, 
  • sikke: mühür -> o altının çıktığı tezgahı ifade ediyor, hangi darphaneden çıktıysa onu belli ediyor. 
  • hâtem: mühür -> Padişahın yüzüğüyle bastığı şeye hatem denir, kendine ait isim ya da ünvan yazar. 
  • turra: mühür -> Padişahın para üzerindeki resmi
  • İnsan çehresi bir sikket: 
  • Hatem: yüzüktesi mühür, esmasını basıyor. Altın üzerindeki Türkiye Cumhuriyetsi devleti yazıyor.  

Ve kudretin neşrettiği mektublarından her bir mektubun âhirinde, taklidi kabil olamayan öyle bir turra vardır ki, ancak Sultan-ı Ezel ve Ebed’e hastır. 

O gibi sikkelerden yalnız hayat üzerinde parlayan sikke-i i’caza bakınız ki; hayat ile bir şeyden pek çok şeyler husule gelir, icad edilir. Ve pek çok şeyler dahi bir şey-i vâhide emr-i Rabbaniyle inkılab ederler. Meselâ: Su, bir şey-i vâhid iken pek çok uzuvlara, cihazlara Allah’ın izni ile menşe olur, icad edilirler. Ve mideye giren pek çok muhtelif yemekler ve meyvelerden Hâlık-ı Teâlâ tek bir cismi icad eder, tek bir cisim husule getirir. 

  • Tezgahtan hayat meydana geliyor, Allahın sanatlı yaratışı ile, su insana, toprağa vb. kaynak oluyor.
  • Tek birşey ikien pek çoo şeye ayrıyormn
  • Birçok şeyden bir vücut meydana geliyor. 
  • ağaçda çok girdi var, tek ağaç oluyor. 
  • Organlardan insan oluyor. 
  • Tek yumurtadan civcivin gagası, kanatları çıkıyor. 

İşte kalb, akıl, şuur sahibi olan bir adam, bu ciheti düşünürse anlar ki, bir şeyden çok şeyleri icad edip çıkartmak ve çok şeyleri bir şeye tahvil etmek, ancak her şeyi halkeden ve her şeyi yapan Sâni’a mahsus bir sikkedir. 

İKİNCİ LEM’A:

Sayısız hâtemlerden canlı mahlukata vaz’edilen hayat hâtemine bakınız! 

Evet canlı bir mahluk, câmiiyeti itibariyle, kâinata küçük bir misaldir, şecere-i âleme güzel ve tatlı bir meyvedir, kevn ve vücuda bir nüvedir ki, Cenab-ı Hak o nüvede pek çok âlemlerin örneklerini dercetmiştir. 

  • İnsan hayat hatemi ile erişebildiği aialn ile Bir misal bir mevye bir tohum hükmündedir.

Sanki o zîhayat gayet hakîmane muayyen nizamlar ile bütün vücudlardan sağılmış bir katre veya bir noktadır. 

  • hepsinin sağılmış, özü o tohoumdadır. 

Bu itibarla bir zîhayatı halketmek, bütün kâinatı yed-i tasarrufuna alan Cenab-ı Hak’tan maada hiçbir şeye isnad edilemez. 

  • Madem kainatta dengeli bir ölçü alınmı, onu yaratanın kainatı da yaratmış olması lazım. Çünkü o kaninata küçük bir misaldir. Prototpipi niyapmış ya, aynı ünvan orada da var burada da var diyor. 
  • Atomu bu nizam ile kim yaratmışsa, kainatı aynı hatem sahibinin yaratmış olması gerekir, aynı çünkü. Gezecenler gibi.

Evet aklı bozulmayan bir şahıs, teemmülü (etraflıca düşünmek) neticesinde anlar ki: Meselâ bal arısını pek çok şeylere fihriste yapan ve kitab-ı kâinatın ekser mesailini insanın mahiyetinde yazan ve incir nüvesinde incir ağacının proğramını derceden ve insanın kalbini binlerce âlemlere örnek ve pencere yapan ve beşerin kuvve-i hâfızasında tarih-i hayatını taallukatıyla beraber yazan, ancak ve ancak her şeyi yaratan Hâlık olabilir. Ve böyle bir tasarruf, yalnız ve yalnız Rabb-ül Âlemîn’e mahsus bir hâtemdir. 

KELİMELER

tevehhüm (zannetmek)

Vecizeler

Previous article

Vecizeler
Risale Dersleri

Next article

13. Lema 2. İşaret